sanalkuvva
  İslamcılık
 

İslâmcılık

 

İslamiyet, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan başlamak üzere belirleyici bir etkiye sahip olmuştur. Fakat "İslamcılık" adıyla ortaya çıkan düşünce akımının amacı ve işlevi çok farklıdır.

Bir düşünce akımı kimliğiyle İslamcılığın tam olarak ne zaman başladığını söylemek mümkün değildir. İslamcılık, yoğun olarak II. Abdülhamid döneminde kendisi ve rakipleri tarafından tartışılmaya başlandı. II. Abdülhamid, İslamcılık politikasıyla hem Balkanlardaki "Panislavizm"i etkisiz duruma sokmak, hem de içeride siyasal rakiplerinin halk içindeki gücünü kırmak istiyordu. Fakat, zaman zaman aynı silah kendisine karşı da kullanıldı.

İslamcılara göre, Osmanlı İmparatorluğu'nda bir çöküş durumu vardı. Bunun sebebi, Batıcıların ileri sürdüğü gibi İslamiyet'ten kaynaklanmıyordu. Çünkü aslında İslamiyet bilime ve yeniliklere açık bir dindir. Demokrasi, meşruti rejim ve en geniş özgürlükler İslamiyet'in özünde vardır. Bu yüzden İslamcılar meşrutiyete karşı değillerdir. Ancak, rejimin memleket şartlarına uydurulması taraftarıdırlar.

Said Halim Paşa'ya göre İslamlaşmak demek; İslam'ın, itikad, ahlak, içtimaiyat ve siyaset sistemini daima zaman ve muhitin ihtiyacına en muvafık bir surette tefsir ve bunlara uymaktır.

İslamcılar çoğunlukla "Sırat-el-mustakim", "Sebilürreşat" ve "Beyan-ul hakim" gibi dergilerin etrafında toplandılar ve yazıları ile devletin çöküş sebebini arayıp kurtuluş yollarını önerdiler. Akımın önemli temsilcilerinden M. Şemsettin Günaltay'a göre, çöküşün sebebi Cinci Hoca, Seyyit Mustafa gibi dar görüşlü kafalardaki adamlardır. Bunların yerine ilimli, çağdaş düşünce ile silahlanmış bir İslamcılığın kurtarıcı olabileceğini savunur. Kalkınmanın metot ve bilgi işi de olduğunu belirten Günaltay, "cahil gericilikle cahil ilericilik" arasında zarar bakımından hiçbir fark görmez. Bu nedenle "her şeyden önce küflü kafalar yıkanmalıdır" der.

İslamcılar, Batı'nın Osmanlı Devleti'nden ileride olduğunu kabul etmişlerdi. Bu yüzden Batı'nın teknik ilericiliğinin alınmasının şart olduğunu savundular. Buna karşılık ahlak ve maneviyat bakımından zayıf olduğunu ileri sürüp Batı taklitçiliğine karşı çıktılar. Şemsettin Günaltay, "Avrupa yalnız kendisini düşünür. Amacı başka ülkeleri sömürmektir. Avrupa'dan merhamet beklemek boşunadır. Kendimiz uyanalım" der.

Çareyi millette bulan İslamcılardan biri de Mehmet Akif'tir. O da Batı'nın teknolojik üstünlüğünü kabul eder. Batı tekniğinin alınmasını isterken taklitçiliği reddeder; "...Dini taklit, adetleri taklit, kıyafeti taklit, selamı taklit, kelamı taklit hülasa her şeyi taklit bir milletin fertleri de insan taklidi demektir ki, kabil değil gerçek bir sosyal topluluk vücuda getiremez, binaenaleyh yaşayamaz..."der.

Milletlerarası politika alanında Batı'nın Osmanlı İmparatorluğu ve diğer Müslüman ülkelere uyguladığı zorba politikaları engellemenin tek yolu olarak "İttihad-ı İslam"ı görürler. Ancak böyle bir birleşmenin kısa sürede başarılmasının mümkün olmadığını da bilirler. Diğer düşünce akımlarından Batıcıları, körü körüne bir taklitçilik peşinde olduğu için tenkid ederler. Başlangıçta Osmanlıcılığa olumlu bakmalarına karşın Balkan Savaşı'ndan sonra bu konudaki düşüncelerini değiştirirler

Sonuç olarak, İslamcılık akımı Osmanlı İmparatorluğu'nun, bu metotla önce kendi birliğini ardından bütün İslam dünyasının kurtuluşunu İslamcı rönesans formülüne bağlamıştı. Bu memleketlerin yeniden kalkınmaları ve yükselmeleri ancak ve ancak İslamlaşmakla mümkündü. 

 
 
  Bugün 45 ziyaretçi (57 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol